26 Eylül 2007

dumanlı yağmurlu ve isimsiz

yüksek doz aşk aldık
bünyeye ağır geldi.
alıntılar yaptık sevdiğimiz şairlerden
altlarını çizdik bazılarının
bazılarını satır aralarında gizledik
gördüklerimizi görmezden geldik
görmediklerimizi sorduk soruşturduk
adresi bulduk da,
kapıyı çalamadık!

ilhamlar alıyorduk kulağımıza çalan her şarkıdan
ve her nota kalbimize dokunuyordu en ürkek yerlerimizi bularak
bir de üzerine, kenarı süslü, siyah beyaz
dumanı üstünde birkaç satır yazıyorduk
acımtrak tatlar bırakarak

sonra birden güneş açıyordu
gidiyordu tüm toz duman
ben bir çiçek oluyordum
sense hayat veren toprağım...
yağmuru bekliyorduk öylece...
birlikte nefes almak ümidiyle
ama olmuyordu
ya yağmurlar erken inmişti bu eylül
ya yetmiyordu o yağan birkaç damla
ya da biz ıslanmayı bilmiyorduk...
bir kurak eylül sabahı İstanbul'da

oysa ki birbirine baktıkça,
sevgiden, mutluluktan dolan
gözlerimiz vardı bizim...
ertelenmiş hayalleri bekleyen
bir de yaşları vardı
ama yetmedi.

zaman bizden yana mıydı bu masalda
öylece yazılmayı mı beklemeliydik yoksa
müdahele hakkımız var mıydı
diyelim ki vardı
asıl soru, bizim cesaretimiz var mıydı buna?
sorular sormuyorduk
cevaplarını kimsenin bilmediği soruları sormakta
anlam da aramıyorduk aslında
ve ama işte
ne sen bakabiliyordun bana hiçbir şey yokmuş gibi
ne de ben, hiçbir şeyim yokmuş gibi

bu aşk
hiç sevmediğim sevilmediğim kadar
kendimden bile sakındığım bu aşk
benden kaçtıkça sen
boşluğa düşürüyordu günden güne

ve hayat zamanla bir olmuş oyunlar oynuyordu bize
sıkışıp kaldığım bu dört duvar arasından
çıkış yolu bulmamı istiyordu bir de...
kapıları kitliyordu üstelik.
ne ipucu veriyordu
ne de zehrimi çıkarıyordu hücrelerimden

zira o da biliyordu
yaran neyse yara bandın da oydu aslında
ya da biz yaralarımızı sarmayı bilmiyorduk hala
bir kurak eylül sabahı İstanbul'da...


ledorita, 26 eylül, sessizlik ve sensizlik sonrası...

17 Eylül 2007

...

Öyle davetli mavetli olduğuna bakmayın alttaki yazının...
gayet masumane en masumanedir o hisler, o bakışlar ve sahibi...

ve o kadar değerlidir ki...

herneyse deyip geçiverirsiniz kendi aklınızdan geçen şeylere bile...

ve o kadar yanlızsınızdır ki, çölün ortasına terk edilmiş gibisinizdir adeta...kendi çabalarınla çıkman gerek...hiçbir yardım eli yok...hatta ip ucu bile yok!

ahh evet aslında sahrada bir seraptır size görünen!...



bir eylül akşamı kadar suskunsun





10 Eylül 2007


bugün anladım...ve kapadım gözlerimi...
şimdi kırıntıları toplamam gerek...

6 Eylül 2007

dünyanın oksijeni azalmış sanki..
nefes alamıyorum!

ve tutarsızlık...her gün biraz daha eksiliyorum biraz daha birikirken...

5 Eylül 2007

falling again

zaman bazen ilaç olduğu gibi
düşman da olabiliyor...

eritebiliyor hatta yok edebiliyor...

4 Eylül 2007

bugün ne öğrendik

- moraliniz bozuk yatıp sabah uyandığınızda hiçbişey olmamış gibi olabiliyor ancak aradan saatler geçtikçe yine yeniden darmadağın olabiliyormuşsunuz.

- bi anda her şeyi berbat ettiğinizi görebiliyormuşsunuz...sadece bir merdiven inerken film şeridi gibi geçebiliyormuş gözünüzün önünden gelecek!...

- ve yine tam da aynı sebepten dolayı, düzelebiliryormuş bi anda...

- ruh ve beden ilişkisini aylar önce kurmuş çok bilen ve çok hissedenler...bedeni nefes alırsa ruhu da nefes alıyormuş...hmmm diyorum içimden...başka da bişi demiyorum!

- boğuluyorum mütemadiyen...ama gören yok, duyan yok!...

dizlerimin üzerindeyim...





3 Eylül 2007

kifayetsiz kelimelerden cümleler kurmak

tıklım tıklım; içi dışım her yerim...
yetmiyorum yetemiyorum bazen herşeye
sorulan sorulara cevaplar bulamıyorum...

herkes o kadar yüksek sesli yaşıyor ki kimseye duyuramıyorum kendimi.
söylediklerimin bi kıymeti kalmıyor, laf arasına sıkıştırılan heyecanların...
o zaman bana susmak kalıyor...sessizliğimle anlatıyorum bazen her şeyi...
ve evet belki de sadece Onun adını anarken bile gözlerimden okunuyor her şey...
ve bu da bana yetiyor...

ama...
bitiyorum her nefeste
ben de...

ve ama nefes bile almadan...

belki de bu yüzden bu yorgunluğum

yorgunluğuma rağmen her gün yenileyişim kendimi

düşüp düşüp yeniden ayağa kalkışım
yılmadan...

ama bu defa zor...bu defa...

elimi tutmazsan kalkamam olduğum yerden...
sadece bir gün yetiyor...
sadece bikaç saniyenin yettiği gibi...

Pages - Menu

Popular Posts

takip edenler

Blogger news

Blogroll

About

Blogger templates

Kişisel web sitesi Kişisel web sitesi