Bahar geldi.
İlkbahar... En sevdiğim mevsim. Hep içimde huzursuz ama mutlu ya da huzurlu ama mutsuz bir kıpırtıya neden olur. Böyle adı konulamayan tarifi karmakarışık bir duygu... Ama çok seviyorum. Hatta sanırım birbirine bakan gözlerdeki o ışıltıyı kalbinde hissetme anı ve ne sebepten olursa olsun 'saf huzur' dışında en sevdiğim duygu bu. Tamamıyle kendi kendine, hiçbir dış etken olmadan yaşanan en güzel his...Aşk gibi...
Tuhaf bi telaş, garip bi tat. ''Bana acı verdin, üzdün, kırdın ama olsun be!'' diyen bişey sanki. Her şeyi geride bırakma ve hımmm evet şimdi kendi hayatımıza bakalım diyen bir his. Geçici olsa da...İş yerimin bahçesindeki bu çiçekler kadar renk saçmıyorum etrafıma, ama henüz dışarı yansıtamadığım gülümseyen bişeyler var içimde... Halbuki bişeyler başlarken olur bu kıpırtı, biterken değil... İçine umut kaçmışsa olur, umutsuzlukta değil... Herneyse...
Bahar temizliği yapmaya başladım, içinde bulunduğum her şeyde ve her yerde. Aslında bu uzun zamandır dokunulmamışlığın, birikmişliğin temizliği... Yer değişikliği belki de sadece... Odamı toparlıyorum. Kıyıda köşede hiçbir şey kalmasın istiyorum.
Bir yıldan uzun zamandır her gün her an baktığım o ekranda duran fotoğrafı değiştirdim dün gece...O gün başka bi şehirde, o'nu ölümsüzleştirdiğim an'ın fotoğrafını... Takvimim Nisanı gösterdiğinde. İçimdeki kırık parçaları temizler gibi... Yenilgiyi kabullenmiş gibi...Değişen hiçbir şey olmasa da vazgeçer gibi... Yeni ama hiçkimseye ait olmayan ve olmayacak bi sayfa açar gibi...Değiştirdim... Şimdi gökyüzü ve derin bir maviliğe bakıyorum tüm gün zamanı kollarken...
Belki beni de bu havalar mahvedecek...Bilmiyorum...
Tüm bu tam olarak tanımlayamadığım hüzünlü ve mutlu hisler, müzik olarak da şöyle karşılık buluyor bugünlerde;
devotchka-till the end of time
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder