yeni yılın ilk sabahını benimle seyreder misin?
ne seyredeceksin bilmem ama yalnız olmamam lazım. çünkü uyanık kalmam lazım. ve zihnim bişey izleyemeyecek kadar yoğun, gözlerimse bişey okuyamayacak kadar yorgun. ama bi şekilde uyanık kalmam lazım. kaptan değil miyim?
saat 03:03
nöbetteyim.
evde herkes uyuyor. biri uyanık kalmalı. benim de gözlerimden uyku akıyor ama uyuyamıyorum. tüm öğleden sonra olanlar aklımdan geçiyor. film izler gibi... 'keşke duyar duymaz gitseydim, keşke bi'şey olmamıştır demeseydim' diyip duran içsesi susturamıyorum. sonunu etkilemese de umursamazlığıma sövüyorum.
saat 03:09 olmuş bile
takvimden başka bi'şey değişir mi?
yapma o kadar da umutsuz değilim.
sadece çok umursamıyorum. ama her şeyin yenilenme hissini ve ihtimalini önemsiyorum.
03:14
içeri girip durumu iki kelimeyle özetledim... içlerinden biri her nedense söylediğimi tekrarladı ve güldü. tamamen şu şekli aldım: ?!?
03:30
her şey bi' anda değişir..
ama bi'şey yok.
sadece biraz üzüldüm. çokça telaş ettim.
anladım. bir kez daha, biraz daha anladım.
03:36
''Üzgünüz... Biletinize herhangi bir ikramiye isabet etmemiştir.''
piki:(
03: 48
bold'lar gerçek zamanlı. diğerleri o an aklımdan geçenler..
03:55
Orson Welles 2 yaşındayken yetişkin bir insan gibi konuşabiliyor, 3 yaşındayken her şeyi okuyabiliyor, 5 yaşındayken Shakespeare'in oyunlarını ezbere biliyormuş. bunu da gerçek zamanlı öğrendim.
04:10
04:32
2007'nin ilk günü başka bir şehirde misafirdim. tatil ya da seyahat sayılmazdı. ama günün sonunda 3 kızkardeş bir otelde hava muhalefetleri nedeniyle mahsur kaldık. daha doğrusu otele sığınmak zorunda kaldık. hayatımda o kadar korkunç bir fırtına, öyle bir yağmur görmemiştim. bütün gece dizdize oturup dışarıda uçuşan şeyleri dinledik.. bi yerlerden kopan tahtalar, çatılar, arabaların alarm sesleri... hepsi birbirine karışıp gerilimi güçlendiriyordu. nihayet sabah oldu. ne yağmur dinmiş, ne fırtına durulmuştu. sadece biraz hafiflemişti ama artık gitmek lazımdı. en güzeli de hava aydınlıktı! yola çıktık... ama hava koşulları peşimizi bırakmıyordu. bulunduğumuz vapur bir o yana bir bu yana yatarken, araçlar üzerinden devrilmek üzereydi. insanlar araçlarını tutarken tek hatırladığım şey son duamı ediyor olduğumuzu düşünmemdi.
insana hayatı öğreten, olgun ve akıllı biri olmaya süren talihsizliklerle dolu bir yolculuk ve denizin bizi yutmak istemesinin ardından karaya ayak basınca derin bir ohh çektim. ve eve geldiğimde bir değil birkaç yaş büyümüştüm.
04:50
bir şarkı geçiyor aklımdan ama söylemem. her aklından geçen söylenmez;)
04:50
bir şarkı geçiyor aklımdan ama söylemem. her aklından geçen söylenmez;)
04:57
nöbet dediğime bakma... neyse ki her şey yolunda...
5:10
sabah oldu, ben de uyuyabilirim artık. gözlerim acıyor.
günaydın istanbul kardeş, good morning vietnam, goodbye lenin...
günaydın istanbul kardeş, good morning vietnam, goodbye lenin...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder