hep bunu yapıyorum.
bu intihar gibi bir şey. durumları ve duyguları çok güzel sona sürükleyebiliyorum.
çünkü acı, çekildikçe ve zamanla azalan bir şey değil... karnına bir bıçak saplandığını düşün.
onu neden yavaş yavaş değil de bir anda çekerler? bunun gibi bir şey. üstüne gidiyorum her şeyin... hadi n'olucaksa olsun bitsin diyorum. sonrasındaki daha büyük, daha keskin acıya razıyım. ama böylesi işkence gibi! çek bıçağı da bitsin diyorum! ve ince ince laflar çıkıyor ağzımdan, öfkemi kusuyorum...
ama sonra bazen gerçekten istemediğimi, daha doğrusu böyle bir şeye dayanamayacağımı düşünüyorum. sonra o ince keskin lafları ve öfkemi yutuyorum. boğazıma takılıyorlar.
bu yüzden de daha çok kırıklarım, kesiklerim, yaralarım oluyor... dengeden bi haber görünüyorum. ama olsun diyorum. buna değer!
hadi n'olucaksa olsun'larım bazen de tam tersi oluyor. tek gözümü kapatıyorum ve açık olan sadece bardağın dolu kısmını görüyor. kendimi bırakıyorum... böyleyken mutluyum. sadece böyleyken mutluyum... ama diğer gözümü açtığımda, ki istesem de istemesemde mutlaka açılıyor, onun daha da yorgun olduğunu fark ediyorum. ben yok saydıkça o daha derinden görüyor aslında...
bu da diğer yanımın mutluluğunu zehir ediyor. öcünü alır gibi!
bu yüzden her mutlu olduğum anın ardından diğer yanımı ortaya çıkarıyorum.. çünkü biliyorum ki öyle kalmayacak, üzüleceğim bişey olacak! ben de onu kendi ellerimle hazırlıyorum!
yanlış, çılgınca belki.. ama böyle.
uzun zamandır, bir gün aklımı yok sayıp kalbime teslim oluyorum, başka bir gün, kalbimi yok sayıp aklıma itaat ediyorum.
ve
nihayetinde mutlu ama acı çeken ile mutsuz ama daha az acı çeken olmak arasında bir tercih yapmak zorunda hissediyorum.
belki bu mümkün! ama böyleyken değil.
bu yüzden de söylediğim ve yaptığım hiçbir şey beni bir adım ileri veya geri götürmüyor. aynı kaos içinde dönüp dolaşıyorum...
ve çözümü ne bilmiyorum.
bu intihar gibi bir şey. durumları ve duyguları çok güzel sona sürükleyebiliyorum.
çünkü acı, çekildikçe ve zamanla azalan bir şey değil... karnına bir bıçak saplandığını düşün.
onu neden yavaş yavaş değil de bir anda çekerler? bunun gibi bir şey. üstüne gidiyorum her şeyin... hadi n'olucaksa olsun bitsin diyorum. sonrasındaki daha büyük, daha keskin acıya razıyım. ama böylesi işkence gibi! çek bıçağı da bitsin diyorum! ve ince ince laflar çıkıyor ağzımdan, öfkemi kusuyorum...
ama sonra bazen gerçekten istemediğimi, daha doğrusu böyle bir şeye dayanamayacağımı düşünüyorum. sonra o ince keskin lafları ve öfkemi yutuyorum. boğazıma takılıyorlar.
bu yüzden de daha çok kırıklarım, kesiklerim, yaralarım oluyor... dengeden bi haber görünüyorum. ama olsun diyorum. buna değer!
hadi n'olucaksa olsun'larım bazen de tam tersi oluyor. tek gözümü kapatıyorum ve açık olan sadece bardağın dolu kısmını görüyor. kendimi bırakıyorum... böyleyken mutluyum. sadece böyleyken mutluyum... ama diğer gözümü açtığımda, ki istesem de istemesemde mutlaka açılıyor, onun daha da yorgun olduğunu fark ediyorum. ben yok saydıkça o daha derinden görüyor aslında...
bu da diğer yanımın mutluluğunu zehir ediyor. öcünü alır gibi!
bu yüzden her mutlu olduğum anın ardından diğer yanımı ortaya çıkarıyorum.. çünkü biliyorum ki öyle kalmayacak, üzüleceğim bişey olacak! ben de onu kendi ellerimle hazırlıyorum!
yanlış, çılgınca belki.. ama böyle.
uzun zamandır, bir gün aklımı yok sayıp kalbime teslim oluyorum, başka bir gün, kalbimi yok sayıp aklıma itaat ediyorum.
ve
nihayetinde mutlu ama acı çeken ile mutsuz ama daha az acı çeken olmak arasında bir tercih yapmak zorunda hissediyorum.
belki bu mümkün! ama böyleyken değil.
bu yüzden de söylediğim ve yaptığım hiçbir şey beni bir adım ileri veya geri götürmüyor. aynı kaos içinde dönüp dolaşıyorum...
ve çözümü ne bilmiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder