28 Haziran 2011
hello world
yeni okuluna başlamak istemeyen çocuk gibiyim. ama sadece sıkıntısı gibi... heyecansız, stresli ve isteksiz.
14 Haziran 2011
g minor
en iyi arkadaşlarım birer birer evlilikten söz etmeye başlayınca, sahil kenarında bırakıp gitmişler gibi hissetmeye başladım ben de kendimi. ben napıcam şimdi diye öylece kaldığımı düşlüyorum. 'gitmeyin olum, saçmalamayın ne evlenmesi!' demek istiyorum arkalarından ama kafamda dolaşan düşüncelere tuzlu yaşlarımı damlatarak yalnızlığıma cila atıyorum çaresizce.
üzerime kırmızı elbiseler geçirdiğim halde tek bir fotoğraf karemin olmaması, aslında o elbise üzerinde görünmez bir hırkanın halen var olduğuna işaret ediyor. ediyor da kimse görmüyor.
bana yaşam enerjisi ve mutluluk veren birkaç şeye aslında hiç sahip olmadığımı fark ettiğim günlerde kendime küsüyorum. hayata, dünyaya filan küsmekle uğraşamıyorum çünkü. öyle olunca işin içine pek çok insan giriyor ve ben kalabalıktan hoşlanmıyorum.
çünkü içinde yoksun.
sen takımları giydiğinde nadiren, bambaşka biri oluyorsun aniden. ben de uçan uçuşmayan elbiseler içindeyken... takımları elbiseleri çekip karşılaşmalı mıyız yeniden?
biraz fazla iyimser bir arkadaş böyle şeylere inanıyor. ben imkansız demekte ısrar etsem de o bir gün her şeyin değişeceğine inanıyor. fakat o geleceği tarot kartlarında, bense rüyalarımda görüyorum. yani ikimize de güven yok. şarlatanın tekiyiz. sürrealist şarlatanlar.
----
bazı şeylerin gerçek değil de sadece kurguya yakışsın diye kurulan hayaller olabileceğini biliyorsun değil mi? takımlar giyen adamlar, tarot kartları filan...
üzerime kırmızı elbiseler geçirdiğim halde tek bir fotoğraf karemin olmaması, aslında o elbise üzerinde görünmez bir hırkanın halen var olduğuna işaret ediyor. ediyor da kimse görmüyor.
bana yaşam enerjisi ve mutluluk veren birkaç şeye aslında hiç sahip olmadığımı fark ettiğim günlerde kendime küsüyorum. hayata, dünyaya filan küsmekle uğraşamıyorum çünkü. öyle olunca işin içine pek çok insan giriyor ve ben kalabalıktan hoşlanmıyorum.
çünkü içinde yoksun.
sen takımları giydiğinde nadiren, bambaşka biri oluyorsun aniden. ben de uçan uçuşmayan elbiseler içindeyken... takımları elbiseleri çekip karşılaşmalı mıyız yeniden?
biraz fazla iyimser bir arkadaş böyle şeylere inanıyor. ben imkansız demekte ısrar etsem de o bir gün her şeyin değişeceğine inanıyor. fakat o geleceği tarot kartlarında, bense rüyalarımda görüyorum. yani ikimize de güven yok. şarlatanın tekiyiz. sürrealist şarlatanlar.
----
bazı şeylerin gerçek değil de sadece kurguya yakışsın diye kurulan hayaller olabileceğini biliyorsun değil mi? takımlar giyen adamlar, tarot kartları filan...
13 Haziran 2011
...
ilk kez bir tv dizisi hakkında yazmıştım, bu da ikincisi. dizi değil çünkü kendisi. birkaç manyak, başka bir dünya... insan filan değiller zaten. hayatımda olsun istiyorum bu adamlar. bir ismail abi'm olsun, dolaşsın sokakta. ya da ben gidip onların mahalleye yerleşeyim. çok tatlılar çünkü öyle böyle değil.
sabah sabah bunları düşündürüp güldüren sebep için bakınız...
sabah sabah bunları düşündürüp güldüren sebep için bakınız...
10 Haziran 2011
....
en sevdiğim sayının neden en sevdiğim sayı olduğunu bugün anladım blog. evet bugün.
sadece bir nedenini biliyordum ama - şimdilik - fark ettiğim birden çok nedeni varmış meğer.
her birinin mazisi de yaşıtım.
hadi şimdi bu bilginin kime ne faydası var birlikte düşünelim:)
9 Haziran 2011
4 Haziran 2011
4
çocukken, daha doğrusu büyümeye başlarken ben, yaz akşamları en sevdiğim zamanlardı. istanbul'da şehrin ortasında olsa bile güzeldi. sokak güzeldi, bahçeler güzeldi, arkadaşlarla oynamak güzeldi, saklanmak kadar bulunmak da güzeldi, çekirdekler güzeldi... sessiz sinemada her gece 'kuzuların sessizliğini' oynasa da güzeldi.
sokağın gürültüsü gece olmaya başladığında sessizleşirdi.. bütün çocuklar evlerine giderdi. ben annemin dizine yatardım.. yıldızlara bakardım. hafif bir rüzgar eserdi. annem, babaanem ve belki birkaç kişi daha sessiz sessiz konuşurlardı. ninni gibi gelirdi. düşünecek hiçbir şeyim yoktu. ama doğamda hüzün varmış ya hani, öyle severdim ki o huzurla karışık huzursuzluğu.. işte bendim, yalnızlığımın adresi...
bazen yıldız kayardı. annem heyecanlanır bi dilek tut derdi. ne dilerdim bilmiyorum. belki de bi dileğim yoktu.
ama o günlerde, her insan gibi ben de çok üzüleceğimi bilerek, o sebepsiz hüznü hissederek başımı koyduğum dizlerinde, şu yaşımda hüngür hüngür ağlayacağımı bilemedim.
kaç yıl geçti bilmiyorum. bilmek de istemiyorum ama bugün bir yıl daha ekledim üzerine. hem de bomboş geçen koskoca bir yıl. belki de bomboş geçmiş bir hayatın üzerine eklenmiş bir yıl daha. ama cebimde bir kaç şey var.. biraz da defterimde.
yaz akşamları hala en sevdiğim zamanlar. ama şimdi pencerenin önünde oturup yazın henüz tam anlamıyla gelmediğini söyleyen serinlikte anıyorum o akşamları. ve sanki etrafta mumlar yanıyormuşcasına yazıyorum. belki de dinlediğim şarkıdan. ya da içimdeki melodi o şarkıda olduğundan.
ve şimdi bir rüya gibi, fısıltılı konuşmalarla uykuyu beklemek.
artık konuşan kimse yok.
sokağın gürültüsü gece olmaya başladığında sessizleşirdi.. bütün çocuklar evlerine giderdi. ben annemin dizine yatardım.. yıldızlara bakardım. hafif bir rüzgar eserdi. annem, babaanem ve belki birkaç kişi daha sessiz sessiz konuşurlardı. ninni gibi gelirdi. düşünecek hiçbir şeyim yoktu. ama doğamda hüzün varmış ya hani, öyle severdim ki o huzurla karışık huzursuzluğu.. işte bendim, yalnızlığımın adresi...
bazen yıldız kayardı. annem heyecanlanır bi dilek tut derdi. ne dilerdim bilmiyorum. belki de bi dileğim yoktu.
ama o günlerde, her insan gibi ben de çok üzüleceğimi bilerek, o sebepsiz hüznü hissederek başımı koyduğum dizlerinde, şu yaşımda hüngür hüngür ağlayacağımı bilemedim.
kaç yıl geçti bilmiyorum. bilmek de istemiyorum ama bugün bir yıl daha ekledim üzerine. hem de bomboş geçen koskoca bir yıl. belki de bomboş geçmiş bir hayatın üzerine eklenmiş bir yıl daha. ama cebimde bir kaç şey var.. biraz da defterimde.
yaz akşamları hala en sevdiğim zamanlar. ama şimdi pencerenin önünde oturup yazın henüz tam anlamıyla gelmediğini söyleyen serinlikte anıyorum o akşamları. ve sanki etrafta mumlar yanıyormuşcasına yazıyorum. belki de dinlediğim şarkıdan. ya da içimdeki melodi o şarkıda olduğundan.
ve şimdi bir rüya gibi, fısıltılı konuşmalarla uykuyu beklemek.
artık konuşan kimse yok.
sanki yıldızlar da yok.
ya da ben artık gökyüzüne bakmıyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Pages - Menu
Popular Posts
-
yarım bir kalp olmuş orda. bazen çekim yaparken ne çektiğimi görmüyorum, sonuca da şaşırıyorum böyle. üzerine pek çok şey yazılabilecek bir ...
-
Kendimi iki tekerlekli bisiklete binmeyi öğrenmeye çalışan bir çocuk gibi hissediyordum. hani biri arkadan tutar da dengeni sağlar ya... sen...
-
çok şükür. uykusuzluğun binbir türlü hali/sebebi varmış. şimdi gecenin bi yarısı yatağımdan kalkıp düşüyorum; öylece kendi kendine duran bi ...
-
sabahın 9'unda çaldığı müziklere anlam veremediğim bir yayın organına maruz kalıyorum. ardından sığındığım kendi müziklerim bile fayda e...
-
* gelgitlere alışma konusunda oldukça geliştirdim kendimi sanırım. eskiden her dalgalanma gözyaşına dönerken şimdi sadece sarsılıyorum. * ba...
-
Henüz çifte kavrulmamış haliyle, nereyi netlediğim belli olmayan fotolarla biscotti... bloga renk katsın biraz:)
-
Nisan ayının son post'u da kendi içinde çelişkiler taşıyabilir baştan uyarayım. Zira gün içersinde yazmış olsaydım bir bahar şenliği hav...
-
aniden gelen, daha doğrusu çöken o his var ya.. hiçbir sebebi yokken üstelik... her şey durgunlaştırıp ağırlaştıran.. ondan kaçmanın bi yolu...
-
ben senin için naptım? hiçbir şey peki ben sana naptım? hiçbir şey şimdi bu ellerimde paramparça kalmış an'lar niye?
-
uzuuunn uzun yazasım var blog. 78 satır, 761 kelimelik bir diyeceğim var sana. başucunda dursun bu. baştan söyliyim kızgın değil, öfkeli değ...