4 Haziran 2011

4

çocukken, daha doğrusu büyümeye başlarken ben, yaz akşamları en sevdiğim zamanlardı. istanbul'da şehrin ortasında olsa bile güzeldi. sokak güzeldi, bahçeler güzeldi, arkadaşlarla oynamak güzeldi, saklanmak kadar bulunmak da güzeldi, çekirdekler güzeldi... sessiz sinemada her gece 'kuzuların sessizliğini' oynasa da güzeldi.

sokağın gürültüsü gece olmaya başladığında sessizleşirdi.. bütün çocuklar evlerine giderdi. ben annemin dizine yatardım.. yıldızlara bakardım.  hafif bir rüzgar eserdi. annem, babaanem ve belki birkaç kişi daha sessiz sessiz konuşurlardı. ninni gibi gelirdi. düşünecek hiçbir şeyim yoktu. ama doğamda hüzün varmış ya hani, öyle severdim ki o huzurla karışık huzursuzluğu.. işte bendim, yalnızlığımın adresi...

bazen yıldız kayardı. annem heyecanlanır bi dilek tut derdi. ne dilerdim bilmiyorum. belki de bi dileğim yoktu.
ama o günlerde, her insan gibi ben de çok üzüleceğimi bilerek, o sebepsiz hüznü hissederek başımı koyduğum dizlerinde, şu yaşımda hüngür hüngür ağlayacağımı bilemedim.

kaç yıl geçti bilmiyorum. bilmek de istemiyorum ama bugün bir yıl daha ekledim üzerine. hem de bomboş geçen koskoca bir yıl. belki de bomboş geçmiş bir hayatın üzerine eklenmiş bir yıl daha. ama cebimde bir kaç şey var.. biraz da defterimde.

 yaz akşamları hala en sevdiğim zamanlar. ama şimdi pencerenin önünde oturup yazın henüz tam anlamıyla gelmediğini söyleyen serinlikte anıyorum o akşamları. ve sanki etrafta mumlar yanıyormuşcasına yazıyorum. belki de dinlediğim şarkıdan. ya da içimdeki melodi o şarkıda olduğundan.

ve şimdi bir rüya gibi, fısıltılı konuşmalarla uykuyu beklemek.
artık konuşan kimse yok.
sanki yıldızlar da yok.
ya da ben artık gökyüzüne bakmıyorum.

Hiç yorum yok:

Pages - Menu

Popular Posts

takip edenler

Blogger news

Blogroll

About

Blogger templates

Kişisel web sitesi Kişisel web sitesi