Şu garip tarihi olan yaşa geldiğim halde, halen ne yapmak isteyip istemediğim tartışma konusu. ayıp değil mi?
Kendi ellerimle hayalperest işlerden vazgeçip sıkıcı işler peşinde koşan bir karakter yazıyorum. Bir anda her şeyi geride bırakıp hayal işlere dalmaya müsait. Hmm yoksa tipleme mi demeliydim?
30 Temmuz 2011
29 Temmuz 2011
23 Temmuz 2011
...
bu sıcakta yaşanan soğuk algınlığı bir çeşit ceza gibi geliyor. var olan bütün sıcaklığı vücuduma hapsetmişim de şimdi geri püskürtüyor gibiyim. bademciğimin biri diğerinden üç kat daha hacim aldıkça, temmuz ortası hasta olacak kadar talihsiz miyim ben diyorum. ama talihle ne ilgisi var? suçu klimada bulmak istemiyorum ama sanırım suçlu o.
ben burada nefes alamıyorum içerde çalışan usta sigara içiyor. işte bu talihsizlik. hastayken sigara kokusundan bin kat daha nefret ettiğim için ustaya elindeki toz alçılardan bir toz bulutu sunmak istiyorum. ama nafile. ustayla savaş olmaz. hem de adı ümit. ümit usta. ve pek sevimli değil.
kendimi üst kata atma fikrini uygulayıp çay artı serinlik molası veriyorum.
bir saat sonra...
ustaya pense, kurbağacık ve türevlerini beğendirebilmek için pervane olduk. üstelik içtiği sigaranın haddi hesabı yok. oysa ki duvarda şu tabela asılı 'burada sigara içmenin cezası 62 TL'dir.' eskimiş de olsa uyarı uyarıdır. şu an bana verdiği rahatsızlığın acısını cezayı ödeterek çıkardığımı düşünürsek; hangi açıdan bakarsan bak zararlı çıkacak olan usta olur.
hasta olduğum için sağlıklı düşünemiyorum fakat ustayla olan derdim konusunda kafam fazlasıyla çalışıyor sanırım. hem de pek iyi niyetli hayaller değil.
iki saat sonra...
bilimsel veya değil, nefes almakta güçlük çektikçe aptallaşıyorum.
tek isteğim bir an önce çıkıp yolumu şaşırıp da kendimi yine üsküdar'da bulmadan eve gidebilmek...
aslında düşündüm de iki isteğim daha var: yolda şunu dinlemek... ve o lacoste ayakkabılar...
ben gidemediğim için kendisini düşünce gücüyle kendime doğru çekmek istiyorum.
ben burada nefes alamıyorum içerde çalışan usta sigara içiyor. işte bu talihsizlik. hastayken sigara kokusundan bin kat daha nefret ettiğim için ustaya elindeki toz alçılardan bir toz bulutu sunmak istiyorum. ama nafile. ustayla savaş olmaz. hem de adı ümit. ümit usta. ve pek sevimli değil.
kendimi üst kata atma fikrini uygulayıp çay artı serinlik molası veriyorum.
bir saat sonra...
ustaya pense, kurbağacık ve türevlerini beğendirebilmek için pervane olduk. üstelik içtiği sigaranın haddi hesabı yok. oysa ki duvarda şu tabela asılı 'burada sigara içmenin cezası 62 TL'dir.' eskimiş de olsa uyarı uyarıdır. şu an bana verdiği rahatsızlığın acısını cezayı ödeterek çıkardığımı düşünürsek; hangi açıdan bakarsan bak zararlı çıkacak olan usta olur.
hasta olduğum için sağlıklı düşünemiyorum fakat ustayla olan derdim konusunda kafam fazlasıyla çalışıyor sanırım. hem de pek iyi niyetli hayaller değil.
iki saat sonra...
bilimsel veya değil, nefes almakta güçlük çektikçe aptallaşıyorum.
tek isteğim bir an önce çıkıp yolumu şaşırıp da kendimi yine üsküdar'da bulmadan eve gidebilmek...
aslında düşündüm de iki isteğim daha var: yolda şunu dinlemek... ve o lacoste ayakkabılar...
ben gidemediğim için kendisini düşünce gücüyle kendime doğru çekmek istiyorum.
21 Temmuz 2011
...
böyle sıkıcı bir günün ardından gelen kafa izni'nin tadına paha biçmeye çalıştım dün. fakat yapamadım. miskinliğin tadına doyum olmuyor yahu.
19 Temmuz 2011
çok mu sıcak?
öyle ağır, öyle yavaş akan bir gün ki hiç bitmeyecek diye korkuyorum. onca şey oldu; koşturmacalar, çekimler, kostümler derken saat iki olmak üzere. bugünün akşamı olacağına ikna olmam gerek. koskoca döört saatin geçmesi için, göz açıp kapayıncaya kadar deyimine şimdi şu an daha çok inanmam gerek. çünkü hem sıkıcı hem çok sıcak, hem de akşama halletmem gereken bir sürü heyecanlı şey var. ama o kadar sıcak ki zaten var olup olmamak arası olan bedenim eriyip eriyip yok olabilir. her sıcaktan bunaldığımda aynı şeyi söylüyor da olabilirim. geçmişe bakmak gerek. ama işim var bebeğim. yeni nesil konsept fotoğrafçıların sitelerinde dolaşırken, aradaki yedi farkı bulmaya çalışıyorum!
fakat sıcaklığa aldırmadan tatlı isteğiyle halsizleşen vücudum, 'tatlı bişey olmadan çalışmam, çalışamam' sinyali verdi. sinyali alır almaz kendimi karşı caddede bulmamla şu görüntüye ulaşmam sadece bir iki dakika sürdü.
yaşasın çikolatalar, yaşasın soğuk süt içebilmek! dondurma daha kestirme bir yol olabilirdi ama burada değil.
bu yazıyı da toplamda tam olarak iki saatte yazmış olmam; yazının giriş gelişme ve sonucu açısından pek manidar oldu.
15 Temmuz 2011
kelebekler
''karnımda kelebekler uçuşuyor diyor kız, çok heyecanlıyım diyor'' dedi orta yaşlı kadın, oğlunun sevgilisinin heyecanını anlatırken. ''demek aşk böyle bir şey. benim hiç karnımda kelebekler uçuşmadı, demek ki hiç aşık olmadım.''
''belki karnın ağrıyor sanmışsındır.''
''yok sanmıyorum, zaten hemen evlendik, kelebek uçuşacak vakit olmadı.''
sadece gülümseyerek dinlediğim orta yaşlılar ve aşk diyalogları...
''belki karnın ağrıyor sanmışsındır.''
''yok sanmıyorum, zaten hemen evlendik, kelebek uçuşacak vakit olmadı.''
sadece gülümseyerek dinlediğim orta yaşlılar ve aşk diyalogları...
14 Temmuz 2011
rüyalarda..
''eve geç ve yorgun geliyorum. kendime ayırdığım vakit bir gün öncesinin onda biri bile değil. bu zaman diliminde bi'şey yapabilir miyim acaba diye düşünüyorum. yolda giderken de elimde kitap olmasına rağmen okuyamayıp hayallere dalıyorum. hayallerle seyahat ediyor bazı kimseler. ve hayalleri bölen acı gerçekler, ani fren yapan bir araç kadar sarsıcı.''
son iki gecedir bir cevaptan yola çıkarak yazmaya çalışırken uyuyakalıyorum. parmaklarım klavye üzerinde hareket edemez hale geliyor. gözlerimse bir dakika daha açık kalamam diyerek yanıp sönüyor, ağır ağır kapanıp, son direncimle açılıyor. şimdiyse açık kalması için çabalasam da kapanmakta ısrarlı.
etti üç. üç gündür yazmaya oturup yazamıyorum.
iletişimsiz de olsa, sessiz sakin takılsak da burada buluştuklarım vardır elbet. bir süre 'rüyalarda buluşalım.'
son iki gecedir bir cevaptan yola çıkarak yazmaya çalışırken uyuyakalıyorum. parmaklarım klavye üzerinde hareket edemez hale geliyor. gözlerimse bir dakika daha açık kalamam diyerek yanıp sönüyor, ağır ağır kapanıp, son direncimle açılıyor. şimdiyse açık kalması için çabalasam da kapanmakta ısrarlı.
etti üç. üç gündür yazmaya oturup yazamıyorum.
iletişimsiz de olsa, sessiz sakin takılsak da burada buluştuklarım vardır elbet. bir süre 'rüyalarda buluşalım.'
9 Temmuz 2011
yoldakitapokuyabilsemkeske
'okumazsam ayıp olur' listemdeki kitaplardan bazıları kitaplıkta yerini aldı.
şimdi de bunlar için vakit yaratmak gerek.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Pages - Menu
Popular Posts
-
yarım bir kalp olmuş orda. bazen çekim yaparken ne çektiğimi görmüyorum, sonuca da şaşırıyorum böyle. üzerine pek çok şey yazılabilecek bir ...
-
Kendimi iki tekerlekli bisiklete binmeyi öğrenmeye çalışan bir çocuk gibi hissediyordum. hani biri arkadan tutar da dengeni sağlar ya... sen...
-
çok şükür. uykusuzluğun binbir türlü hali/sebebi varmış. şimdi gecenin bi yarısı yatağımdan kalkıp düşüyorum; öylece kendi kendine duran bi ...
-
sabahın 9'unda çaldığı müziklere anlam veremediğim bir yayın organına maruz kalıyorum. ardından sığındığım kendi müziklerim bile fayda e...
-
* gelgitlere alışma konusunda oldukça geliştirdim kendimi sanırım. eskiden her dalgalanma gözyaşına dönerken şimdi sadece sarsılıyorum. * ba...
-
Henüz çifte kavrulmamış haliyle, nereyi netlediğim belli olmayan fotolarla biscotti... bloga renk katsın biraz:)
-
Nisan ayının son post'u da kendi içinde çelişkiler taşıyabilir baştan uyarayım. Zira gün içersinde yazmış olsaydım bir bahar şenliği hav...
-
aniden gelen, daha doğrusu çöken o his var ya.. hiçbir sebebi yokken üstelik... her şey durgunlaştırıp ağırlaştıran.. ondan kaçmanın bi yolu...
-
ben senin için naptım? hiçbir şey peki ben sana naptım? hiçbir şey şimdi bu ellerimde paramparça kalmış an'lar niye?
-
uzuuunn uzun yazasım var blog. 78 satır, 761 kelimelik bir diyeceğim var sana. başucunda dursun bu. baştan söyliyim kızgın değil, öfkeli değ...