13 Aralık 2009

hayalet kasabadan, limon kokan anlardan...

Etrafta yüzlerce ev var. Hepsi bir düzen içinde ve hemen hemen aynı. Bahçelerde portakal, limon ağaçları... Çocuk parkı var ama çocuk yok. Çöp tenekeleri var ama pek dolmuyor. Küçük bir bakkal ama hep kapalı. Arabalar geçiyor ara sıra, bir de okul servisleri... Etrafta yüzlerce ev var. Fakat çok azında yaşam var.
İnternet yok, radyo yok. Televizyon var ama pek tahammülüm yok. Hava güneşliyken oldukça sıcak ama gittiğinde çok soğuk. Bu pek de alışık olduğum bir iklim değil.
Bahçede oturuyorum güneş çıktıysa. Ufaklık uyuyorsa bir de.. Çayımı alıp kitap okuyorum. Sessizlik... Her şey yerinde gibi görünüyor ama yine de bir şey eksik...
Akşam olunca o yüzlerce evden sadece birkaçının ışığı yanıyor. Pencereden bakmak bile canım istemiyor. Son gece meşhur gök gürültüsü .. Ama ne gürlemek... Şimşek tüm o karanlığı aydınlatıyor. Bizim ufaklık korkudan ağlıyor. Sabah olunca her şey durulup sakinleşiyor. Bahçedeki limon ağacından iki tane koparıyorum. Nasıl güzel kokuyor... Sonra bizim ufaklığı da öpüp koklayıp yola çıkıyorum. Yol dar ve virajlı. Yağmur görüşü engelliyor. Olympos'u yağmur bulutları kaplamış. Gidip fotoğraf çekemediğim için bi selam çakıyorum ve daha sonra gelmek üzere söz veriyorum. Uçağım rötar yapıyor... bekliyorum... bekliyorum... ve sadece birkaç gün ama nihayet İstanbul'a geliyorum. Aman Allahım ne soğuk. Hala üşüyorum...

Son zamanlarda pek çok kişi gibi gözümün içine bakıp 'nasılsın?'' diyen birine şöyle dedim '' aslında böyle boşlukta olduğum zamanlarda kötü hissederim ama şimdi nedense iyi hissediyorum. her şey güzel olacak gibi geliyor.. umaırm bu iyiye işarettir.' 'öyledir öyledir' dedi.
öyledir öyledir diyorum ben de her defasında içimden ve konuyu usulca kapatıyorum.

Hiç yorum yok:

Pages - Menu

Popular Posts

takip edenler

Blogger news

Blogroll

About

Blogger templates

Kişisel web sitesi Kişisel web sitesi