22 Ekim 2010

London to Paris Train

''Londra'dan Paris'e giden bir trendeyim. Bir hikayenin bitip başka bir hikayenin başladığı yerdeyim. Trenlerin bu kadar yapay ve teknolojik görünümüne hala alışamadım. Hala o kusursuz görüntüye yabancıyım ben. Bu şehirlere yabancı olduğum gibi. Cihan, o gün ben boğazın karşı kıyısındaki havai fişekleri izlerken, elinde birkaç kağıt ve fotoğrafla yanıma gelip ''Babanı buldum'' demeseydi, bugün bu yolculuğu yapmak yerine, ebedi bir yolculuğun sonuna gelmiş olabilirdim. Şimdiyse babamı gerçekten bulmak üzere Paris'e giden yollardayım. Manş Denizi'ni geçeli sanırım yirmi dakika oluyor. Kapalı yerlerde nefes almam gün geçtikçe zorlaşıyor ama bunu şikayet edebileceğim bir merci yok içimde. Sanki tüm iç dünyam birbirinden bağımsız hareket eder durumda artık. 

Trenlerin en çok sesini severdim ben küçükken. Sarı ışıklı bir tünelden geçerdik. Bir de onu severdim. 
O zamanlar nefes alamama sorunum yoktu ve o yaşlarda bile hep canım sıkılıyordu. Ama o ışıkların hızla gelip geçmesi, tünelin sonuna varma çabası bana hep çekici ve eğlenceli gelirdi. Yol boyunca hep dışarı bakardım. O günlere ait annemin yüzünün hafızamda net olmamasının sebebi sanırım bu.

Pencereden dışarı bakmaktan vazgeçtiğim bir an çapraz koltukta kitap okuyan birine takıldı gözüm. Hayır hayır! Biraz sonra trenden birlikte inmeyeceğiz. O filmi ben de biliyorum. Gözümün takıldığı aslında kitabın ta kendisi: "Sonra Geriye Döndü ve Şöyle Dedi...'' Dudağımın kenarındaki hınzır gülümsemeyi gizlemeliyim.''

***

- Bölüm 1/2 -

Hiç yorum yok:

Pages - Menu

Popular Posts

takip edenler

Blogger news

Blogroll

About

Blogger templates

Kişisel web sitesi Kişisel web sitesi