29 Mart 2010

17

Tam 17 yıl sonra aynı yerdeydim bugün. Çocukluğumdan kalan sevdiğim bir fotoğraf vardı. Aynı parkın aynı yerinde durup aynı pozu verdim. Onu burada paylaşamayacağım için, baharın gelişinin resmi olarak bunu çekmiş oldum. Öyle işte...

28 Mart 2010

başlık bilemedim...

* Daha profesyonel düşünmeliyim. Aile gibi olmadığımızı pek çok açıdan belli eden insanlara neden hala ailemmiş gibi bakıyorum, öyle hissediyorum? Neden aslında belki de hiç olmadığım halde onlardan biri gibiyim?. Taa ilk günden beri 'ait olduğum yerde' olduğumu hissediyorum ve neden şimdi uzakken sanki evimden uzakmışım gibi geliyor? 'O' öyle olduğu için mi, sanmıyorum. Peki bunun ne anlamı var? Her şeyi zorlaştırmaktan başka kime ne yararı var? Daha profesyonel düşünmeliyim.

* Bazen o çok korktuğum şeyin, yani sevdiklerimi kaybetmenin hayalini kuruyorum. Hayal değil tabii, öyle bişey olsa naparım diye düşünürken buluyorum kendimi. Herkes gibi. Sonra üzülüyorum filan... Ama gel gör ki gerçek hayatta azıcık kötü bişey yaşasam donup kalıyorum. Ne ağlamak, ne başka bişey... Tuhaf bir sessizliğe bürünüyorum. Sonra çözülüyorum ama. Bu da korkudan sanırım. Ne yapacağını bilememe korkusu. Düşünürken, öleceğimi sandığım şeyler gerçek olunca, aslında içim parçalanırken, sanki pek üzülmemişim gibi, durgun durgun davranıyorum. 'hmmm hadi yaa' gibi tepkiler veriyorum. Kendimi, duygularını haddinden fazla belli eden insanlardan sanırdım. Bir çeşit yanılgıymış demek ki. Bir çeşit diyorum çünkü her zaman öyle olmuyor. Duygularımı belli etmiyim diye diye böyle olduk demek... 

* Hasta olunca yüz ifadem tamamen değişiyor. Aynaya bakınca kendimi tanıyamıyorum bugünlerde. Makyajdan ümitliydim ama o da toparlayamadı:) Sesim de detone olmuş karga yavrusu gibi. Burnu kıpkırmızı bi karga yavrusu ama..Öffff!

* Evet, pek yazasım yok bu ara. Yazdığım taslaklar da pek bi duygusal tarifler. Onlara da fazla kaptırmayalım ama değil mi? Zaten şimdi de blog değil kişisel ağlama duvarı oldu sanki. Belki yarın ilginizi çekecek bişeyler yazabilirim. Burayı seviyorum.

24 Mart 2010

sonradan not:

'Hiçbir şey umrumda değil'in alt metni bazen de, bazı yerlerde 'o kadar umrumda ki... yazamıyorum, konuşamıyorum bile...' dir. Yani basit bir 'insan psikolojisi' durumu. Bildin dimi?

23 Mart 2010

Today

Hiçbir şey umrumda değil.
İyi ya da kötü hiçbir şey. Daha doğrusu, umrumda olanlar burada bahsedebileceğim türden şeyler değil. Gündelik hayat her zaman üzerine iki satır yazılacak gibi olmuyor. Çünkü bazen, bazı gerçekler o kadar gerçektir ki... Tek kelimeyi dahi kaldırmaz, ki zaten içinden de gelmez. Ne demek istediğimi anlayanlar ve hissedenler vardır mutlaka.

Buna rağmen iki satır yazayım istedim. O iki satır da, 'öff ama!' diye başlar 'öfff ama! diye biterdi. Fakat anlamsızlığın lüzumu yok. Anlamsızlık demişken;

* Tam iki yıl önce bugün bir fotoğraf çekmişim ve tam iki yıldır cep telefonumun duvar kağıdı olarak duruyor. 'Görmek istemediğim' kızgın ve nadir anlarda, değiştirdiğim birkaç saat veya birkaç gün dışında... Fakat bu sabah kalıcı olması niyetiyle değiştirdim. Baktığımda orda olması, her şey bir yana garip bir güç veriyordu bana. Hala da veriyor... Ama şimdi bi'şeylere anlamlar yüklemek anlamsız gelmeye başladı. Böyle olmaya başladığında neler değişmiştir bilmem. Değişen bi'şey olmasa bile insan yaptığından vazgeçebiliyormuş bazen. Kendine kızmanın da bir noktası olabiliyormuş. Ne kadar sürer bilmem tabii...

* Bugün okuduğum bir yazıya o kadar şaşırdım ki... Böyle şaşırmaların ve üzülmelerin ardından genelde mantıklı bir açıklaması gelir, o zaman içim rahatlar... Fakat bunun mantıklı olsa da duygusal hiçbir açıklaması yok sanırım. Ya da tam tersi.

* Özlemek ve birkaç şey sesli olmuş! Yani sıkı okuyucum, sevgili arkadaşım E. bu şiirimsi yazıyı okumuş, üstelik çalmış! Müzikli bir şiir olmuş yani. Sanırsın ki Yılmaz Erdoğan şiir okuyor!:) İlk kez duyduğum bir sesten kendi satırlarımı dinleyince gözlerim nemlenmedi desem yalan olur. Fakat bunu sizinle paylaşmamaya karar verdim. Çünkü okuyanların aklında, benden başka birinin sesiyle kalmasını isteyemeyeceğim kadar özel satılar onlar. Yani akıllarda 'bir ses' kalsın istemedim. Kötü mü ettim? Üzgünüm ama böyle :)

18 Mart 2010

sen nasıl bir insansın

oldukça 'yorgun ve duygusuz' olduğum halde bir şarkı dinledim bugün. bazı kısımlarıyla, ağlak ve arabesk hislerimin tercümanıymış meğer. nakaratını dinlerken gülümsüyorum çünkü bu hallerimle eğlenebilmeyi de seviyorum sanırım.

sagopa - kolera, rap ve arabesk dinleyebilecek olanlar şurdan buyursun;
sen nasıl bir insansın?

15 Mart 2010

keep left

Odamın duvarına asıyorum bunu. Nedenine dair hiçbir fikrim yok.:)

Pages - Menu

Popular Posts

takip edenler

Blogger news

Blogroll

About

Blogger templates

Kişisel web sitesi Kişisel web sitesi