30 Nisan 2009

itirazım var!

Nisan ayının son post'u da kendi içinde çelişkiler taşıyabilir baştan uyarayım. Zira gün içersinde yazmış olsaydım bir bahar şenliği havasında olacaktı ancak sonra o bahar geçti gitti.. Her neyse.. Blog hayatım boyunca en çok yazdığım dönem olmuş Nisan 2009... Ne çok yazasım varmış demek ki..Bir o kadar da taslak olarak kaydettiklerim var.. Vazgeçtiklerim, paylaşmaya kıyamadıklarım, korktuklarım falan filan... Her neyse bu bilgileri verdikten sonra ayın son yazısına geçelim..

itirazım var arkadaşlar! ya da sinir oluyorum, kabullenemiyorum, öfkeliyim!..

*kendisi herhangi bi'şeyi başarınca ya da başardığını zannedince 'sen de yap' diyen -özellikle- hemcinslerime.. ama tabii ki bunu iyi niyetle söyleyenlere değil sözüm. onların sonuna kadar hakkı var.. lafım haddi olmayanlara... bi akıl verme güzelim, ben istersem senden iyisini bile yaparım. olay istemekte bitiyor.

* kendi halinde bi insan olmanı çok görenlere.

* korkak insanlara. (kendim de dahil)

* kıskançlara...benim seninle ya da senin benimle ne gibi bir derdimiz olabilir ki! niye yoruyorsun hem kendini hem beni?

*hayatın bi oyun ama insanların oyuncak olmadığını çözememişlere... hayat sahne bi oyun, sen de oyuncusun anladık. ama karşındaki de oyuncu. piyon değil, oyuncak değil, kukla değil... aradaki farkı anlarsın umarım?!?

***
daha o kadar çok şey var ki... huysuz şirin'e döndüm resmen.. yok ya ne şirini.. şirinlikle filan süsleyemiycem! çok fena kötü sözler sarf edesim var.. hakkını vererek hani...şöyle dolu dolu! ama yapamam:(( ama yazarak da dinmiyor ki insanın öfkesi...

yok bu böyle olmayacak. bana kılıcımı verin!!:))

bi araba çizmekten bile aciz bi kızsın, utanmadan ışın kılıcı mı istiyosun bir de derler adama dimi?? derler...

neyse...biraz uyusam geçer belki...

not: hayırdır neye tepen attı diyecek olan arkadaşlara geliyor: kılıcım nerde kaldı!!!

not 2: iyiyim korkmayın:)


29 Nisan 2009

erkekler için..

''bir erkeğin hayatında, en zor sorular için hazırladığı zor cevaplar vardır.''
''bir erkeğin hayatında, yenilgiyi kabul eder gibi yaparak zafere ulaştığı anlar vardır.''

''bir erkeğin hayatında ses etmeyip, pes ettiği anlar vardır."


* alıntı

...

***

Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan

Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit 
Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman 
Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık 
Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık 
Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada
Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak
Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin 
Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen 

***

özlenen diyaloglar

sanırım en güzel eğlence aynı dili konuştuğun biriyle başkalarına bişey ifade etmeyecek olsa da çok şey paylaşmak oluyor.. dün gece bir yandan 'hayat işte' konulu sohbetim sürerken bir yandan da uzun zamandır özlediğim o iyi anı yaşıyordum sanırım:) ilk paragraftan sonra gelen diyalogları okumayabilirsiniz, tercih sizin:)

''para ya yazı gelir ya tura... gerçi yazı gelme olasılığı daha fazla çünkü yazı tarafı biraz daha ağırmış(!) siz de ya bir olursunuz ya ayrılırsınız... ne tarafın ağır olduğunu daha anlayamamışsınız... havada dönen para gibi... düşünce mutlaka canınız yanacak ama en azından bu belirsizlik, karnında seninle yaşayan kelebekler gibi olan yumru gitmiş olacak...
''


ledorita:
ne güzel anlattın.:) iyi hissettim bi an;)

Fep:
eeeet ;) gaza geliyorum bazen :D ah birde yazı yazmayı becerebilsem ben de daha ne cevherler var da bakma işte heuheuhue :))

ledorita :
evet:)) ben bu notlardan bi kitap çıkarırım be ne diosun:))

Fep:
ehuheuhe payımı isterim;):) de anca kendi yazdıklarından kitap olur benimkiler biraz hava civa:)

ledorita:
yoo seninkiler de birer aforizma tadında:)) ikimizden iyi bişeyler çıkar eminim;)

Fep:
yazdıklarımı aforizma değerinde gördüğün için çok teşekkür ederim :)) şımarttın bak şimdi beni :))

ledorita:
hakettin ama :))

Fep:
bak gazı veriyorsun sonra triplere girerim sen uğraşırsın bahhh uehuehue :))

ledorita :
hahah:)) uğraştığım sen ol yaa lütfen:)

Fep:
ahh garibim:)) bilmezsinki ne çekilmez oluyorum bazen :))

ledorita:
benden de çok mu? :))

Fep:
sen kendi kendine yapıyorsun, benimki tam bir organize hareket; herkes bir şey var bulaşmayayım diyor o derece yani :D

ledorita:
yok ya ben de etrafıma saçıyorum ama korku öğesi olarak değil:)) fark orda sanırım;)

Fep:
korku öğesi ehuheuhuehuh :)) çok sevdim bak bunu :D

ledorita:
ben de sevdim yazarken :)

Fep:
sevgi paylaştıkça büyür zaten :D :))

ledorita:
paylaşım için saol:p : :))
ahahha :)

Fep:
hahaha:))

28 Nisan 2009

anımsama...

dumanlı yağmurlu ve isimsiz bir şiir yazmıştım 2007 Eylül'de... ne değişmiş diye baktım da... değişmek ne kelime geleceği görmüşüm...

dilerseniz 'zamanda yolculuk' yapıp bulabilirsiniz...

...


En mutlu olduğun anda bile bişey var içinde hala... Mutluluğuna buruk tat veriyor. Ve yüzündeki o gülümseme geçtiği anda gelip yerleşiyor iyiden iyiye... 
Mide bulantısı gibi düşün... İçinde bişeyler rahatsız ediyor, dışarı çıkmak istiyor ve sen hem çıkması için hem çıkmaması için çabalıyorsun. Ama rahatlamak için, o zehirden kurtulmak için de başka çaren yok. Zehrin panzehirin olsa bile...

26 Nisan 2009

kör noktadan...


ben böyle dalıp gitmişken yıllardır, biri bana çıkıp 'aa bak kuş '' demeli. o kuşun adı da hayat olmalı. ve ben onu göremeyecek kadar kör olmamalıyım...

kayıp zamandan notlar

* gelgitlere alışma konusunda oldukça geliştirdim kendimi sanırım. eskiden her dalgalanma gözyaşına dönerken şimdi sadece sarsılıyorum.

* bazen kendime takındığım şu 'ben hayatı yedim yuttum, siz daha nerdesiniz' tavrıma çok gülüyorum. yok öyle bişey!

* benim bir amacım olmalıydı pek çok akıllı insan gibi... neydi unuttum! umarım en azından var olmuştur.

* özlemek çok fena...üstelik böylesi...

* kendi oyunuma geldim sanırım. yazmayacağım dediğim andan beri, her gün adeta kusuyorum... içinde bulunduğum her durumu tarif eden, irdeleyen satırlar biriktiriyorum... ve kendime saklıyorum hep... bir gün belki burda değil ama başka bir yerde okunabilir. belki de sadece başrolünü paylaştığım bu hikayenin diğer kahramanı okur. bilmiyorum...

* özetle; duygusala bağladım... korktu kaçtı komik yanım.

21 Nisan 2009

uzun bir ara


yazıya sığınmaya, yazarak rahatlamaya; ne kadar olduğunu bilmiyorum ama kelimelerime tekrar güveninceye dek ara veriyorum.

birikinti konisi'nde duygusuz/düşüncesiz ama bol materyalli olarak görüşmek dileğiyle...

...

sabah neşeyle uyanıp tüm gün etrafa gülücük saçarak dolaşırken bir anda bir şey oluyor ve o sihir çözülüyor sanki... içime bişey oturuyor...yalnızlık, hüzün kaplıyor...bunun adı ne bilmiyorum. tanımlayamadığım duygulardan biri.

19 Nisan 2009

karmakarışık

Güneşli bir pazar günü evde pijamalarımla tembellik yapıp, dolabımı toplamaktan başka yapacak daha iyi bişeylerim olmalı. Ama hiç önemli değil çünkü ben bambaşka bi dünyadayım zaten... Güneşli, heyecanlı ve cıvıl cıvıl...

Belki de yapabileceğim en zor şeyi yapıyorum. Anı yaşamak, akışına bırakmak ve düşünmemek... Dün yok, yarın yok, sadece bugün var.
Yine de çelişkilerle doluyum. Bir yanım med, bir yanım cezir...

Dünyanın en mutlu cümlelerinden birini kurmak istiyorum. Duyduğumda ve söylediğimde burada da yazacağım...

18 Nisan 2009

korku...

üzerime bi koku sinmiş, ağzımda buruk bi tat...kulağımda yankılanıp duran sözler... ne düşüneceğimi bilemediğim, ne hissettiğimi anlayamadığım bi yerdeyiz artık... burası hayal ettiğim değil, bambaşka bi yer... burası soru işaretleriyle dolu, istenen cevap alınamadığında ise hayal kırıklarıyla...
iki kişilik bi rüyanın tek kişilik bi kabusa dönüşmesinden korkulan bi yer...

''inan bu sefer tek derdim senin mutluluğun değil. sadece elimden geldiğince incinmene engel olabilmek... üzgünüm ama çok büyük ihtimal incineceksin.'' dedi bi gün kahinim... ben de, 'korkma artık incinmem' dedim. şimdi, yeterince inanmasam da, haklı çıkmak için bütün dualarım...

soudtrack

16 Nisan 2009

sessizlik zamanı

kelimelerin tükendiği yerde güneş doğar mı?

lütfen...:(


i have a dream...


fonda bi şarkı. son sürat gidiyorlar upuzun bi yolda...nereye varacağı önemli değil, sadece gidiyorlar...adına kaçmak da denebilir, doğru yolu bulmak da... 
mutlular hem de...her şeye inat...

14 Nisan 2009

tabu

tabu oynar gibiyim...
o kelimeler söylenmeyecek...o konuya girilmeyecek... odak noktasından uzaklaşmak... merkezi görmeden, etrafına bakmak sadece... uzun zamandır yaptığım şey bu. bazen zorlanmadan, bazen de kendime yabancılaşarak...
yoksa eski sevgililer, yakışıklı aktörler, çiçekler böcekler kimin umrunda !?! 

çünkü her şey değişiyor, tek bir gerçek değişmiyor hala...inatla...


13 Nisan 2009

dünden kalan...

Son yıllarda şiddetle hissettiğim birkaç duygu var. Bazen içiçe geçmiş, bazense apayrı hükmünü süren duygular. Ruhumu ve bedenimi ele geçirecek kadar güçlüler. Birine 'büyümek' dedim, birine 'aşk', birine 'acı'..inanç, masumiyet vs vs.. 

Serin bir pazar günü... Amaçsızca ama bi amaç edinmiş gibi yaparak yürürken vurdu... Böyle olacağını bile bile gittim ama... Sanki yeterince açık değilmiş gibi, bir kez daha kanıtlamak ister gibi... 'sen busun!' der gibi... En yakınına bile sesini duyuramadığın bi gün, başka bir yakının kilometrelerce uzakta oluşunun boşluğunu biraz daha hissettiğinde...her an içindekinin aslında hiç olmadığını bıkmadan usanmadan yeniden anladığında...

Yalnızlığın şarkısını duydum dün Beyoğlu'nda dolaşırken...Hala kulağımda çınlıyor...

12 Nisan 2009

10 Nisan 2009

notlar


Öncelikle Alice Hanım'a burdan tekrar teşekkür ediyorum beni çok mutlu eden güzel yazısı için...
* Çiçek böcek fotoğrafçılığına sardım bu aralar mecburiyetten.bu yüzden 'acınacak haldesin' dedi arkadaşım. Farkındayım dedim:) Evdeki objeleri ve bahçedeki çiçekleri bırakıp genişletmeliyim alanımı. Görmüş olduğunuz foto 'evdeki objeler' serimden:)...devamı gelebilir...
* Konser konusunda halen umutsuzum. isyanlarım artarak devam ediyor.
* Şu müziği duyunca kırda sarı sarı çiçekler arasında evlenesi geliyor insanın... bilmeyip de bilmek isteyen şuradan ulaşabilir: http://rapidshare.com/files/219818343/Panacea-Dospatsko.mp3.html başka bi yerde bulamadım.
* Birkaç post önce bahsettiğim o ekrandaki fotoğraf geri geldi... o'nsuz olmuyormuş...
* Ankara'dan abim geldi evde bir bayram havası' şarkısı düşüyor aklıma bu aralar... Hiç sözünü etmiyorum ama sen olmayınca tüm bu olanlar içime sinmiyor...sensiz çok sessiz, daha bi anlamsız, boşlukta gibi sanki...

Gelecek sayı: Eyvah I.T. ci oluyorum!

9 Nisan 2009

Atlas Vazgeçti

* bir kitaba bu kadar çok rastlıyorsam bi yerlerde sanırım artık okuma vakti gelmiş  demektir... bunu bi mesaj olarak alıyorum. 

* kadınca hislerimde hiçbir zaman yanılmadım diyebilirim bugüne dek...bunu doğrulayacak bi'şey daha oldu dün...aslında ciddiye almamak gereken ama yine de canımı sıkan bi'şey... iyi bir gözlemci olmanın, bu tür şeylerden anlıyor olmanın dışında bi durum bu. çekim alanında olduğunuz bi çemberin içine - orada siz de 'yabancı' olsanız bile - başka birinin dahil olduğunu hissetmek ancak ve ancak kadınca bi his olarak tanımlanabilir çünkü. bundan sonrasının tanımı ise o basit ve vahşi duygu; kıskançlık...

* son günlerde hep tepemde kocaman kara bir bulut varmış da ben sanki hava günlük güneşlikmiş gibi davrandığımı hissediyorum. 'dünyada neler oluyor senin uğraştığın şeylere bak' denen köşe yazarları gibi hissediyorum kendimi... zaten hiçbir zaman çevremdeki insanlarla bu ayarı tutturamadım.

* blogta yazdığım 'geri sayım'ın akıbetini soran arkadaşlar var içeriğini bilmeseler bile...
onlara tek tek gereken cevabı verdim/ veriyorum... burada da bu kadar açıklama yeter diye düşünüyorum.  

* uzun uzun yazıyorum yine ve yine siliyorum son günlerde... çok şey anlatasım var çünkü. aynı dili konuştuğum bi arkadaşa anlatır gibi yazasım var.. ama yazmamam daha mantıklı geliyor. mantık diyorum evet! yeniden kavuştuğum eski dostum...


* en büyük tutkun ne? deseler sanırım 'yazmak' derim...biri beni durdursun!:)

7 Nisan 2009

ne bilirsin

her şeyin iyi gittiğini sanıyorsun, iyiyim, düzeliyorum, daha iyi olucam, atlatıcam diyorsun... bak nasıl da gülümsüyorum, her kötü olan şeyin aksine içim kıpır kıpır diyorsun. ama sonra birdenbire bişi oluyor. bir şarkı, bi ses, bi koku, bi söz... ya da zaman ve mesafeler birikip birikip bi anda vuruyor. darmadağın uyanıyorsun, darmadağın oluyorsun!
acı çekerek özlüyorsun...üzülüyorsun...
bundan kaçış yok.

önemli edit: bahsedilen yeni bir durumdur. eski'ye ve uzak'ta olan hiçbir şeyle ilgisi yoktur...

3 Nisan 2009

isyanlardayım!

Fark ettim de; isyan etmem gereken o kadar çok şey var ki son zamanlarda. Neden ama nedeeenn??? demek istediğim ama demediğim...Böyle durumlarda eskiden inatçı ve hırçın bi çocuk olarak isyan eder, ya istediğim şeyi yaptırır/elde ederdim ya da ağlaya ağlaya gücümü tüketir uyur kalırdım. Şimdiyse inceliyor irdeliyor düşünüyor ve düşünüyorum. Sonuçta ya yine hırçınlığımdan ve inatçılığımdan gözümü karartıp tırmalıyorum ya da anlayış timsaline dönüşüp kaderci sakinliğiyle saf saf mukadderat deyip kabul ediyorum. Her şeyin bizim dışımızda gelişen ve müdahele edemeyeceğimiz durumları var çünkü. Bunların değişmesi için elimden geleni yapar yine de değişmiyorsa, kabullenir susarım. Bunlar tabii böyle iki satırda anlattığım kadar basit, yüzeysel ve kolay şeyler değil takdir edersiniz ki... Yorucu, yıpratıcı ve uzun bir süreç... 
Her neyse sonuç olarak, su yolunu bulur diyor ve bu konuyu derinlemesine analiz etmek üzere başka bir zamana bırakıyorum. Şimdi gelelim kabullenmek istemediğim duruma: 

18 Nisan Cumartesi günü Farid Farjad konserine gitmek istiyorum ben! Bulunduğum şehirde olan ve her şartı da gayet makul olan bi konsere gitmem neden ama neeedeennn bu kadar zor???

...

Beni bu kadar iyi tanıyan insanların olması çok güzel bi duyguymuş, az önce bunu bir kez daha anladım... Ben bile tam olarak farkında değilken, günlerdir içinde bulunduğum o tuhaf hissi tanımlayan bir cümleyle çıkageliyor biri;

'maske takmışsın sanki?'


1 Nisan 2009

till the end of time


Bahar geldi.

İlkbahar... En sevdiğim mevsim. Hep içimde huzursuz ama mutlu ya da huzurlu ama mutsuz bir kıpırtıya neden olur. Böyle adı konulamayan tarifi karmakarışık bir duygu... Ama çok seviyorum. Hatta sanırım birbirine bakan gözlerdeki o ışıltıyı kalbinde hissetme anı ve ne sebepten olursa olsun 'saf huzur' dışında en sevdiğim duygu bu. Tamamıyle kendi kendine, hiçbir dış etken olmadan yaşanan en güzel his...Aşk gibi...

Tuhaf bi telaş, garip bi tat. ''Bana acı verdin, üzdün, kırdın ama olsun be!'' diyen bişey sanki. Her şeyi geride bırakma ve hımmm evet şimdi kendi hayatımıza bakalım diyen bir his. Geçici olsa da...


İş yerimin bahçesindeki bu çiçekler kadar renk saçmıyorum etrafıma, ama henüz dışarı yansıtamadığım gülümseyen bişeyler var içimde... Halbuki bişeyler başlarken olur bu kıpırtı, biterken değil... İçine umut kaçmışsa olur, umutsuzlukta değil... Herneyse...

Bahar temizliği yapmaya başladım, içinde bulunduğum her şeyde ve her yerde. Aslında bu uzun zamandır dokunulmamışlığın, birikmişliğin temizliği... Yer değişikliği belki de sadece... Odamı toparlıyorum. Kıyıda köşede hiçbir şey kalmasın istiyorum.
Bir yıldan uzun zamandır her gün her an baktığım o ekranda duran fotoğrafı değiştirdim dün gece...O gün başka bi şehirde, o'nu ölümsüzleştirdiğim an'ın fotoğrafını... Takvimim Nisanı gösterdiğinde. İçimdeki kırık parçaları temizler gibi... Yenilgiyi kabullenmiş gibi...Değişen hiçbir şey olmasa da vazgeçer gibi... Yeni ama hiçkimseye ait olmayan ve olmayacak bi sayfa açar gibi...Değiştirdim... Şimdi gökyüzü ve derin bir maviliğe bakıyorum tüm gün zamanı kollarken...

Belki beni de bu havalar mahvedecek...Bilmiyorum...

Tüm bu tam olarak tanımlayamadığım hüzünlü ve mutlu hisler, müzik olarak da şöyle karşılık buluyor bugünlerde;

devotchka-till the end of time


Pages - Menu

Popular Posts

takip edenler

Blogger news

Blogroll

About

Blogger templates

Kişisel web sitesi Kişisel web sitesi